Sanayide dönüşüm rüzgârı sert esiyor; Türkiye yönünü bulabilecek mi?
Sanayide Dijital dönüşüm ne durumda? Türkiye sanayi ve üretimde dönüşümü kaçırıyor mu? Future Ally Kurucusu İdil Özdoğan ile Cüneyt Toros'un gerçekleştirdiği Geleceği Konuşalım Podcast kanalında yayınlanan söyleşinin yazılı versiyonu.
Sanayide dijital dönüşüm, Future Ally, Cüneyt Toros, İdil Özdoğan, İstanbul Sanayi Odası, İSO SDM, Stratejik Dönüşüm Merkezi, Sanayi, üretim
22831
post-template-default,single,single-post,postid-22831,single-format-standard,qode-social-login-1.1.3,qode-restaurant-1.1.1,stockholm-core-1.2.1,select-child-theme-ver-1.1,select-theme-ver-5.2.1,ajax_fade,page_not_loaded,wpb-js-composer js-comp-ver-6.1,vc_responsive
Title Image

Sanayide dönüşüm rüzgârı sert esiyor; Türkiye yönünü bulabilecek mi?

Sanayide dijital dönüşüm

Sanayide dönüşüm rüzgârı sert esiyor; Türkiye yönünü bulabilecek mi?

Teknoloji, iklim ve jeopolitik gelişmeler küresel üretim dengelerini yeniden şekillendiriyor. Sanayi ülkeleri, verimlilik ve rekabet gücünü korumak için stratejilerini baştan yazıyor. Future Ally Kurucu Ortağı İdil Özdoğan, Türkiye’nin bu hızlı dönüşümde nerede konumlandığını, yeni sanayi politikalarının yönünü ve KOBİ’ler için geliştirilen “peloton” modelinin sanayiye nasıl ivme kazandırabileceğini anlatıyor.

Dünya, teknolojik dönüşüm, jeopolitik gerginlikler, yeşil dönüşüm derken hızlı bir değişim döneminden geçiyor. Bu dönemde üretim stratejileri yeniden gözden geçiriliyor. Ülkeler, rekabet avantajlarını devam ettirmek ya da daha da güçlendirmek için yeni kararlar alıyor. Kalkınma için öncelik haline gelen sanayi de hızla kabuk değiştiriyor. Peki böylesi bir dönemde Türkiye nasıl bir strateji izliyor? Bugünden çok da uzak olmayan bir gelecekte üretim neye doğru evrilecek? İnsan faktörünün rolü ne olacak? Sanayinin geleceği üzerine stratejiler çalışan Future Ally Kurucu Ortağı İdil Özdoğan, bu sorularımızı yanıtladı.


Bu röportaj Geleceği Konuşalım Podcast kanalında yayınlanmıştır.


-Dünya inanılmaz çalkantılar, jeopolitik riskler, ekonomideki hızlı dönüşüm, teknolojik dönüşüm, insan kaynaklı dönüşüm, yeşil dönüşüm derken, korkunç hızlı bir dönüşüm sürecinde ve biz de bir yerlerden bunu yakalamaya çalışıyoruz. Üretimin ekonomide çokönemli bir yeri var. Bunun üzerinden önce küresel ekonomiye dair bir giriş yaptıktan sonra sanayinin ve üretimin geleceğini konuşmak istiyorum. Önce küresel ekonomide imalat sanayinin mevcut durumunu konuşalım. Bugünleri nasıl görüyorsunuz?

Ben formasyonum gereği rakamlarla konuşarak başlamak istiyorum. Şöyle bir resim koyalım karşımıza. İmalat sanayi bakımından kısaca ülke arketiplerine bakalım. İki tane ana ülke profili, iki ana ülke arketipiyle başlamak istiyorum. Şimdi birisinde imalat sanayinin gayri safi yurt dışı hasılaya etkisinin yüksek olduğu ekonomiler grubundan bahsedeceğiz. Bu ekonomi grubunun aynı zamanda “GDP per capita” olarak adlandırdığımız kişi başı gayri safi yurt içihasıla katkısını da göz önüne koyarak bir değerlendirme yapacağız. Bu ilk grup imalat katma değerinin gayri safi yurt içi hasıla katkısının en yüksek olduğu ekonomiler.

Örneklerle başlayalım. Bunlar İrlanda, İsviçre, Singapur, Güney Kore. Hepimizin yakından takip ettiği ekonomiler. Burada İrlanda’yı metodolojik olarak ayırıyorum. Çünkü biliyorsunuz ki yatırım ve vergi teşvikleri yoluyla bölgesel yönetim merkezlerini çekme üzerine kurulu bir stratejileri var. Ve tabii bu onları outlier bir biçimde yukarıda konumladı. Fakat diğer ekonomilere de baktığımızda bu ekonomilerin imalat sanayindeki katma değeri çoğunlukla teknoloji ve hizmetler yoluyla da arttırdığını görüyoruz.

Diğer ayırt edici özellikleri bahsettiğim gibi kişi başı milli gelir oranlarının da OECD ortalamasının üstünde seyretmesi. Dünya Bankası’nın 2023 verilerine göre İrlanda’da gayri safi yurt içi hasılaya sanayinin katkısı %29,4 civarında. Çok yüksek bir oran. Singapur’da bu oran %17 civarında seyrediyor. Keza Güney Kore’de de %24 civarında.

Peki bahsettiğimiz cari fiyatlarla kişi başı milli gelire baktığımızda ne görüyoruz? 107 bin dolarlık bir İrlanda rakamı bizi karşılıyor. Singapur’da 90 bin dolar ve OECD’nin ortalaması da 48 bin dolar bandında, biz neyi görüyoruz? Katkı kişi başına milli gelire de çok ciddi yansımış durumda.

İkinci ülke grubuna biraz yakından bakalım. Bu ülke grubunun da GDP’ye imalat sanayi vasıtasıyla katkısı yüksek. İçinde Türkiye’nin de olduğu grup burası. Türkiye, Meksika, Endonezya, Tayland, Malezya ekonomilerini görüyoruz buralarda. Keza Çin de bu gruba oturabilir. Burada da kişi başı gelir OECD’nin ortalamasının altında.

Türkiye rakamını verelim. Türkiye’nin imalat sanayine katkısı yaklaşık yüzde yirmi oranında. Ama cari fiyatlarla GDP 15 bin dolar bandında seyrediyor. Peki bu rakamlara yer vermeyi neden önemli buluyorum? Bu, imalat sanayine dayalı ekonomilerin dönüşümü için önemli bir sinyal. Bu iki ligin arasında bir rekabet var. Rekabet bu iki ligle de bitmiyor. Bu oyuna yeni katılan ekonomiler de var. Mevcut imalat sanayi katkıları çok yüksek değil. Ama GDP percapita’ları yüksek ve imalat sanayine yatırım için bir şevkleri var. Bunlar da bu rekabetin yeni aktörleri olacaklar.

Keza ABD’nin yakından takip ettiğimiz tarife politikaları, GCC ülkelerinde imalat sanayineyönelik vizyonların uzun zamandır ortaya konması ve bu yönde seyrediyor olmaları da buradaki oyunun ne kadar değiştiğini gösterecek.

İki grup arasındaki önemli fark verimlilik. Şimdi birazcık geçmişe gidelim. Türkiye’de verimliliğin göstergesi olan çalışan başına gayri safi yurt içi hasıla Türkiye için 2019-2021 döneminde ortalama %4,49 civarındaydı. Bu oranla OECD’nin veri sunduğu ülkeler arasında biz ikinci sıradaydık. 2022-2024’e gelelim. Türkiye’nin ortalama verimlilik artışı %0,32’ye geriledi. 32 ülke arasında da 16. sıraya geldik. Şimdi bu bizim önümüzdeki imalat sanayi seyir defteri açısından çok önemli bir parametre. Çünkü takdir edeceğiniz üzere rekabet sadece maliyet unsurları üzerinde seyretmiyor. Bizim için verimlilik olmazsa olmaz. Verimliliğin faktörleri üzerine de çok odaklanmamız gereken bir dönem var.

-Çalışan başına verimlilikte hızlı düşüş nasıl oldu, bunu hangi etkenlere neye bağlıyorsunuz?

Verimlilik çoklu parametrelerle ölçülen bir kavram. Türkiye’yi burada bir sanayi ülkesi olarak nerede konumlandırdığımızı bir gözden geçirelim. Türkiye’nin, Asya ülkelerine kıyasla sanayisinin GDP’sindeki payı düşük. Ama Avrupa ülkeleri arasında sanayi yoğunluğu en yüksek olan ülkeler arasında. Hatta şöyle de çok net bir şekilde ifade edebiliriz. Almanya, Fransa, İtalya, Birleşik Krallık büyük dörtlüsünden sonra en çok imalat katma değerini biz yaratıyoruz. Fakat teknolojinin dönüşüm hızı o kadar yüksek ki hiçbir resim artık eskisi kadar statik ve uzun vadeli değil. Verimlilik de bunu ölçen en önemli parametrelerden biri. Dolayısıyla teknoloji dönüşümüne adaptasyon, bize buradaki farkı çok net gösteriyor. Önümüzdeki yıllarda da üzerinde çalıştığımız her şey bu farkın açılmaması üstüne kurulu.

-Dünyada inanılmaz dönüştürücü teknolojiler gelişiyor ve takip etmek bile başlı başına bir iş haline geldi. Özellikle Amerika’da Trump sonrası dönemde ticaret politikalarında bir belirsizlik var. Daha önce globalleşmenin çok yoğun olduğu dönemde net bir politika vardı ve herkes bu politikayı takip ediyordu. Fakat şu anda daha yerelleşmeye dönük, ticaret savaşlarının ön plana çıktığı bir dönemdeyiz ve bu inanılmaz bir belirsizlik yaratıyor. Şimdi bunların hepsi sanayicinin ve üretenlerin üzerine bocalanmışken, yeni sanayi modelleri nereye evriliyor?

Aslında burada açmamız gereken ikinci pencere belki de mal ithalat rakamları üzerine kurulu. Yine burada birkaç rakamla gidelim. Amerika Birleşik Devletleri’nde mal ithalatının GDP’yeoranı %11,5 civarında. Çin’de %13 civarında. Türkiye’de ise %26 civarında. Tabiiekonomilerin ölçek farklılığını da gözetelim. Burada bu %11’ler, %13’ler yüksek rakamlara tekabül ediyor. Ama ithal mala bağımlılık seviyesinde de düşük bir bağımlılık. Zaten bugün artık bu ticaret savaşlarının üzerine oturduğu her şey kendine yeten ekonomiler. Mümkünse içeride üretelim, müttefikle üretelim gibi stratejiler üstüne kurulu. Bu küresel ticaret politikası, küresel ticaret sisteminde teknoloji kadar hızlı bir dönüşüm getirdi.

Politika belirsizliği bence teknolojiyle birlikte seyrediyor. Bu ticaret modellerinde ciddi kaymalar görüyoruz. Büyük ekonomilerin ithalat oranları bahsettiğim gibi düşük görünse de rakamlar çok yüksek. Tedarikçisi olan küçük gelişmiş ekonomiler ya da gelişmekte olan ekonomiler için de bu yeni bir oyun alanı açıyor. Birinci olarak, burayı yakından takip etmek gerekiyor. Ülkeler burada kendilerini yeniden konumlamaya çalışıyorlar.

İkincisi, bahsettiğiniz gibi dönüştürücü teknolojiler. Buradaki ivme muazzam. Tek başına yapay zekanın seyrinden bir örnek verelim. Biz ilk önce neyle başladık? Üretken yapay zekaile başladık. Bilhassa imalat sanayindeki repetitif, tekrarlayan süreçlerin aslında atomizasyonunu yaşadık. Sonra Agent AI ile karşılaştık. Artık bağlama hakim, karar yetisine sahip bir yapay zeka modeliyle karşı karşıyayız.

İmalat sanayisinden baktığımızda biz fiziksel yapay zeka evresini karşılamak üzereyiz. Yani aslında bütün bu içeriğin birebir fabrika zemininde karşılık bulacağı, üretim zemininde karşılık bulacağı makine eşleşmeleriyle bu süreci yaşayacağız. Şimdi bunların hepsi olup biterken geçmişte tasarladığımız politika dokümanları, strateji belgeleri artık vadeleri ve içeriğini değiştirmek zorundalar. Bu aslında devletler adına bir iç çıkarımız. Ve gördüğümüz önemli bir başka nokta da dönüştürücü teknolojileri yakalayan ülkelerin, sanayinin hizmetleşmesine de çok odaklanmış oldukları. Bunlar zaten teknoloji kabiliyetleri ve servis sunum modelleri üzerindeki yetkinlikleri de yüksek ekonomiler. Dolayısıyla bunların hepsi yeni sanayi modelinde bize yepyeni pencereler açıyorlar.

-Hizmetleşme konusu da sanayi açısından çok önemli. Bunun üzerine sizin de İstanbul Sanayi Odası’nda çalıştığınızı biliyorum. Peki bu söylediğiniz perspektiflerde ele aldığımız zaman ekonomiler hangi modellere başvuruyor?

Dünyanın geleceğe hazırlanan ekonomilerine yakından baktığımızda, mesela Singapur bunlar için iyi bir örnek, Birleşik Arap Emirlikleri, keza Finlandiya örneği çok iyi bir örnek. Ölçek bakımından farklı ekonomilerden bahsediyor olabiliriz ama lütfen bunu geleceğe hazırlık düzeyi, bununla ilgili iştah olarak ele alalım.

Özellikle fikri mülkiyet; dönüştürücü teknolojilerin hangi platformlar, hangi fikri mülkiyetler etrafında tesis edileceği üzerinde yakın bir markajları var. Bu çok önemli. Geleceğiyakınsamak adına farklı yapılanmalar içerisindeler. Sektörleri oldukları statüde ele almıyorlar. Çünkü sanayideki dönüşüm sektörlerin de evrilmesiyle karşımıza çıkıyor.

Çok basit, hepimizin bildiği bir örnek mobility. Biliyorsunuz üç sektörün birlikte evrilmesiyle ortaya çıkmış yeni bir platform. Zaten biz yakın zamanda sektör sınıflamasından bu ve benzeri teknoloji güdümlü platform sınıflamasını konuşuyor olacağız. Dolayısıyla eskiden sanayinin rekabetçiliğini arttırmak için göz önünde bulundurduğumuz unsurlar bugünüokumak için yeterli değil. Dolayısıyla bu ülkelerin her birinde hem politika yapım aşamasında hem de şirketlere yönelik teşviklerin tasarımında onlara yol çizerken bütün bu faktörleri göz önünde bulunduran modeller söz konusu. Bütün ülkeler, bunu öngörmek, bunu navige etmek, takip etmek adına da modelleri ekonominin hizmetine sunmaya çalışıyor.

-Burada da inanılmaz bir yarış var. Türkiye için ne düşünüyorsunuz? Türkiye’yi bu yarışın neresinde görüyorsunuz? Bir çaba ve bir iştah var mı? Yeteri kadar organize miyiz?

Evet, Türkiye DPT kültüründen gelen, zemini kıymetli öğelerle donatılmış bir ekonomi. Bizim üretim kabiliyetlerimiz çok yüksek. Yıllardır tartıştığımız, uzun listeye geçersek kendimizi coğrafi olarak konumlandırdığımız yer, dönüşümdeki çevikliğimiz, hızı yakalayabilmemiz, hepsi bizim için çok artı faktörler.

Türkiye, rakamlarla belirttiğimiz üzere, bu ligde kalabilmek ve geleceğin ekonomisine yön veren ülkeler arasında olabilmek için verimlilikle ilgili doğru müdahaleleri yapmak zorunda. Biz yeni nesil bir sanayi politikasının ülkenin önünde olması ve bu sanayi stratejilerinin şirketlere sirayet edebilmesi için, uygulamaya geçebilmesi için doğru ara yüzlerinin tasarlanması üzerine kafa yoruyoruz.

Burada İstanbul Sanayi Odası’yla da kıymetli bir iş birliği var Future Ally’in. Bu iş birliği deneyim üstüne kurulu. Bu geleceği tasarlarken hangi bileşenlerin önceliklendirilmesi gerektiği, bunların tek tek farklı firma tipolojilerinde ne ifade ettiğinin ortaya konması üzerine kurulu.

Bununla ilgili hem stratejinin yapılması, doğru malumat desteğinin verilmesi hem de firma seviyesinde uygulama planlarının hazırlanması üzerine çalışıyoruz. Bunun için İstanbul Sanayi Odası, Stratejik Dönüşüm Merkezi’ni kurdu. Bunun Türkiye için çok önemli bir inisiyatif olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye’deki dönüşüm biraz dijitalleşme, döngüsel ekonomi ve yeşilin getirdiği çerçevede ele alınıyordu. Buradaki yapıda biz bu dikeyleri biraz genişlettik. Çünkü bütün çalışmalar bize şunu gösterdi. Yeni bir deneyim ekonomisi var. Burada sanayinin aslında yeni kasları elde etmesi, bunların etrafında yürümesi çok önemli.

İnsan kaynaklı bir dönüşüm var. Bu hem çalışan tarafında hem de müşterilerimiz tarafında. Bir de altında bütün küresel tedarik risklerini de ele aldığımız, kritik materyallere erişimi, teknolojiye erişimi ele aldığımız bir jeostratejik boyutu var bu işin. Dolayısıyla daha kapsamlı bir çerçeveyle SDM kuruldu. Tabii ki mevcut durumu analiz etmek bu işlere başlamanın ilk kısmı. Biz burada da bir analiz paralelizmi olarak tabir ettiğimiz, analize çok takılmadan bu beş dikeyde yol haritası ile arka bağlantıları kurulmuş, stage dediğimiz bir modeli de tasarladık.

Bu beş dikeyin farklı şirket tipolojileri seviyesinde ne ifade ettiğini ölçmeyi hedefliyoruz. Bir başka yaklaşım da şu: Hep ülkelere, şirketlere bu işin nasıl tesir ettiğini konuştuk. Kendi yaptığımız işe de bu iş nasıl tesir eder?

Biraz buna da kafa yorduk ve bu yapıyı tasarlarken yapay zeka destekli bir yönetim danışmanlığı çözümünü de hizmete sokmak istedik. Entrapeer, Türkiye’nin çok önemli girişimlerinden biri, yakın zamanda adını daha da çok duyacağız. Aslında burada, az önce bahsettiğimiz yapay zeka nereyi kırıyor, nereyi dönüştürüyor, bunun yönetim danışmanlığındaki etkisini de Entrapeer’le iş birliğimizde gördük. Özellikle araştırma aşamasında sentezlemeye geçmeden yapay zeka marifetiyle yapılabilecek verimlilik, burada elde edilebilecek verimlilik çok yüksek. Hem şirketlerimizin hem de sanayi politikasının hizmetine böyle bir yapıyı da sunduk. Bunlara bu detayda yer vermemin sebebi şu, artık geleceği öngörebilmek, bununla ilgili doğru modelleri çizebilmek çok büyük bir çeviklik gerektiriyor, hız gerektiriyor. Dolayısıyla biz bununla ilgili araç setini de doğru tasarlamayaçalışıyoruz.

Keza bir örnek daha, Türkiye’de pek çok ekonomi gibi KOBİ deseni çok yoğun, KOBİ’lerdenyapılmış bir ekonomi. Böyle majör kavramları, dönüştürücü teknolojileri çok yukarıda konuştuğumuzda, onların günlük hayatlarına bunu sirayet ettirtmek, aslında nereden başlayacaklarını tasarlamak hep en zorlu kısım oluyor. Ve konu ne olursa olsun, büyük şirketler ve küçük şirketler arasında bir uçurum oluşmaya başlıyor. Çünkü büyük şirketlerin pek çok bilgiye erişimi var, pek çok iş birliği modeline erişimi var. Ama burada hedefimiz KOBİ’ler.

Burada da bir yeni yaklaşım getirdik. Peloton diyoruz buna. Bisiklet sporuna meraklı olanlar pelotonun ne demek olduğunu hemen yakalarlar. Biliyorsunuz bisikletçiler gruplar halindeyarışırlar. Bizim geliştirdiğimiz, bu küme kavramından biraz daha farklı bir yaklaşım. Çünkü kümelerde biraz sektör, ciro, çalışan sayısı gibi yaklaşımlar seyrediyor. Biz çok daha alt kırılımda durağan seyreden, dijital dönüşümün nereden yakaladığını takip edebileceğimiz, KOBİ’lerin ihracattaki statüsünü görebileceğimiz bir yaklaşım geliştirdik. Bu pelotondinamikleri de bize KOBİ’lere daha terzi usulü hizmetler götürmeyi sağlayacak.

-Gerçekten bu çok önemli. Çünkü Türkiye’de bu kelimeleri duyunca KOBİ’ler korkuyor, yanaşmak istemiyorlar.

Ülke şu anda mevcut maliyet odaklı, özellikle bugünlerde bütün şirketler bu aşamada. Ama bazen kriz dönemi fırsat dönemi olabilir. Yani bazı şeylere yatırım yapmanın da uzun vadeli dönemidir. Bu çalışmalar çok değerli, özellikle sanayinin dönüşümü açısından. Bence Cumhuriyet’ten sonra başarabildiğimiz en önemli şey, bu ülkede bir üretim kültürünü ortaya koymak olmuştur. Umarım bu sefer, sanayi devrimini kaçırdığımız gibi bunu da kaçırmayız. Sizlerin çabalarıyla üretimimizi çok daha ileriye götürebilir ve rekabetçi hale gelebiliriz.


Bu röportaj Geleceği Konuşalım Podcast kanalında yayınlanmıştır.

Edit Medya